4 Nisan 2015 Cumartesi

Seninkisi hiç bitmeyecek bir hikaye ''Kayahan''



Öldüğünü söylediler.
Güne bu haberle başladım.
Hastaydın biliyorum ve hatta epeyce savaştın vücudunu eriten mikropla.
Hikayeni biliyorum herkes kadar.
Herkes kadar tanıyorum seni.
Sözlerinde, müziğinde, sesinde...
Aşkın en yalın halini yaşadığın her haliyle belliydi.
Allah bir yetenek vermişti sana, herkesten daha iyi yaptığın.
Yazdıklarında kendini bulmayan var mıydı acaba?
Sen romantik, sen naif adam!
Daha çok küçüktüm müziğinde kendimi bulduğum zaman.
Şimdi sana veda etmiş olmak...
Yakın bir akrabamı kaybetmiş gibi,
Ki; hiçbir akrabamın sesini, senin sesin kadar duymamışımdır!..
Yaşadığım üzüntünün boyutunu tahmin edersin.
Bir iki damla gözyaşı ile geçiştiremeyeceğim, 
Ve gözyaşı dökmemenin imkansızlığı kadar büyük...
Toprak pamuktan bir yatak olmuştur inşallah sana.
Seni her dinlediğimde dua okuyacağım.
Aşkın notasını öyle erişilmez bir noktaya çıkardın ki,
Şimdi gündelik ilişkilerin hazzından yazılamaz oldu bu denli güzel, büyülü hisler.
Bu kadar etkileyici müzikler...
Sesin, müziğin, bestelerin ile unutulmayacaksın.
Unutulmayacak kadar kıymetlisin.

Seni seviyorum ve özleyeceğim Kayahan...
Nur içinde yat.

Ölümlü bu dünyada ölümsüz olarak kalacaksın!..






14 Mart 2015 Cumartesi

Uzun uzun susuyoruz, yüreğimizin kıyılarında...



Bir durgun sudayız, konuşsak da
Kuş uçmuyor içimizde ki ormanda...

Şükrü Erbaş


Sıradan bir gündü, durakta otobüs bekliyordum.
Bir kadın ve bir erkek, durağın arka tarafında bulunan ormanlık alana doğru yürüdüler.
Ellerinde bir poşet...
İçinden çıkardıkları ekmeği, parçalayıp yerlere attılar.
Kuşlar da benim gibi sessizce seyrediyordu onları.
Bir kaç saniye içinde yemeklerine doğru kanat çırptılar,
Minnetle...
Bu anı bir kare ile ölümsüzleştirmek istedim.
Zira çok duygu vardı, bu anın üzerine yazılacak...


''Rengarenk bir hayatın içinde,
Kâh siyah ve beyaz, 
Kâh  gökkuşağını yaşatıyoruz içimizde.
Oysa hayatın rengi aynı, bizler yaşamak istediğimiz rengi kendimiz seçiyoruz.
Koca bir sessizliğe bir ömür sığdıracak kadar doluyuz aslında,
Ve hiç susmadan konuşsak dahi,
İçimizde ki saklı duyguları göstermeyecek kadar da yetenekliyiz!..
Asıl arzular karanlığa gömülürken, gün ışığını yaşayanlar en alelade olanlardır.
Neden?
Belki de bizi biz yapan, içimizden hiç uçup gitmeyen sözcüklerdir.
Yemeğini bekleyen kuşlar gibi, en doğru zamanı bekliyorsa sustuklarımız...
Kim bilir...
Uzun uzun susuyoruz, yüreğimizin kıyılarında...''

Hamide Gür Çatak




3 Mart 2015 Salı

Yusuf Hayaloğlu'nun Bizlere Ayrılık Hediyesi


...............
Hani el değmemiş bir yanın vardır,
Aynalara göstermediğin bir yüzün,
Kendine sakladığın bir hüzün...
Hadi durma!
Üzülsen de, sen üzülürsün!..

Kim farkeder boşluğunu?
Ardın sıra kim ağlar?
Bir intikam gibi
Çıldırmış bu sevdalar!..

Bir intikam gibi çıldırmış bu sevdalar!..
....................


3 Mart 2009
6 yıl oldu Yusuf Hayaloğlunun vedasının ardından...
Nur içinde uyu sende Usta...

Yusuf Hayaloğlu şiirlerinin farklı bir yanı vardır, 
Sevsin, sevmesin...
Herkesin damarına süzülen.

...................... 
Acıyan yüreğimize, en güzel yara bandıdır şiir...
Şanslıyız da üstelik...
Bizim gönlümüzden, beynimizden geçenleri, 
Bizden önce yaralananlar yazmışlar çoktan.
Biraz hazıra konuyoruz belki ama,
Herkesin farklı bir mahareti var işte bu hayatta,
Kimi okur, kimi yazar,
Kimi söyler, kimi oynar...
Hele birde hepsini yapabilenler var ki sorma!..
Ve,
Aşk bitmedikçe, kalemi şiire dokunan bitmez...

Öyle bir telden vurmuş ki şiirin notasına,
Hayatını şiire katmış, şiiri hayatına...
Bir çok ünlü ismin bestelediği o güzel şiirleri,
Şarkı olarakta dinliyoruz.

Bugüne özel, eşimin de çok sevdiği bir Yusuf Hayaoğlu şiiri paylaşmak istedim.

https://www.youtube.com/watch?v=rxvjxUh40cc


Ayrılığın Hediyesi

Şimdi saat sensizliğin ertesi
Yıldız doğmuş gökyüzü ay-aydın
Avutulmuş çocuklar çoktan sustu
Bir ben kaldım tenhasında gecenin
Avutulmamış bir ben...

Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim
Ki bu yaşlar
Utangaç boynunun kolyesi olsun
Bu da benden sana
Ayrılığın hediyesi olsun...

Soytarılık etmeden güldürebilmek seni
Ekmek çalmadan doyurabilmek
Ve haksızlık etmeden doğan güneşe
Bütün aydınlıkları içine süzebilmek gibi
Mülteci isteklerim oldu ara sıra, biliyorsun...

Şimdi iyi niyetlerimi
Bir bir yargılayıp asıyorum
Bu son olsun be.. bu son olsun!
Bu da benim sana
Ayrılırken mazaretim olsun!

Şimdi saat yokluğunun belası
Sensiz gelen sabaha günaydın!..
İşi-gücü olanlar çoktan gitti
Bir ben kaldım voltasında sensizliğin
Hiç uyumamış bir ben...

Şimdi dişlerimi sıkıp
Dudaklarıma kanamayı öğrettim
Ki bu kızıl damlalar
Körpe yanağında bir veda busesi olsun
Bu da benden sana
Heba edilmiş bir aşkın
Son nefesi olsun..

Kafamı duvara vurmadan
Tanıyabilmek seni
Beyninin içindekileri anlayabilmek
Ve yitirmeden, yüzündeki anlık tebessümü
Bütün saatleri öylece dondurabilmek için
Çıldırasıya paraladım kendimi
Lanet olsun!

Artık sigarayı üç pakete çıkardım günde
Olsun be! ne olacaksa olsun!
Bu da benim sana
Ayrılırken şikayetim olsun!



https://www.youtube.com/watch?v=4z7ddI1NJYQ









2 Mart 2015 Pazartesi

Uğurlar Olsun Usta... ''Yaşar Kemal''




Ölmek, hiç hatırlanmamaktır.

''Bizi tanıyan son insan da öldüğünde''

Kimsenin bilmediği, duymadığı aslında hiç var olmamış biri gibi yok olacağız...

Oysa o güzel insanlar, yüreğindekileri kağıda dökerek, 

Kalemleriyle kazığı çaktılar dünyaya!

Yaşar Kemal'i, Türk Edebiyatı'nın bir koca çınarını daha kaybettik...

Nice giden çınar gibi gitti o da.

Uğurlar olsun...

Bedenin nur içinde yatsın Usta.


''O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık.''

Yaşar Kemal

26 Şubat 2015 Perşembe

İki Güzel Adam... ''Kıraç'' - ''Ümit Yaşar Oğuzcan''


Bazen bir ses dokunur en derinden ruhuma.
Yılların tanışıklığı varmış gibi samimi ve merhem gibi.
Ve bir söz ki sanki benim dilimden, benim gönlümden dökülmüşçesine yazılmış...
Biri her mutsuzluğumda sesi, diğeriyse sözleri ile ruhuma yoldaş olur. 
Oysa ki kim olduğumu bilmez ikisi de...
Uzaktan uzağa severim bu iki güzel adamı.
Birinin bağırması bile çok güzel, diğerinin öfkesi dahi şiir...
İşte o en sevdiğim ses, en sevdiğim şairin şiiri ile...



YIKIK

Bugün yıkığım biliyor musun?
Ezginim, çaresizim, umutsuzum
Sancılıyım bırakma beni, insanlar kötü
Bırakma beni korkuyorum.
........
Bir deli otlar büyüyor içimde
Sancılıyım, yorgunum, kederliyim
Bu halini sevdim gitme kal
Çamurlar çirkefler içindeyim
.......
Bir dayak yemiş adamım şimdi
Bezginim, kararsızım, yılgınım
Al götür beni o kayıp gecelere
Yeter ikimize yalnızlığım

Ümit Yaşar Oğuzcan




10 Ocak 2015 Cumartesi

Sevi Şiiri - Ümit Yaşar Oğuzcan

 Bu günü bir şiir ile geceye kavuşturmak istedim.

Duygusal bir insan için sadece insan ilişkileri değil tabi!
Bir taş, ağaç, çiçek... kısacası her şey şiire konu olabilir. 
 Yüreğim çok küçük yaşlarda dokundu şiire. 
Ve bazı şairlerin şiirlerini büyük bir hayranlıkla, gıpta ederek okuyorum.
 Kalemimin dilini, Ümit Yaşar Oğuzcan şiirlerinin diline benzetiyorum.
Tabi o kadar iyi yazmak için daha kaç fırın ekmek yemem lazım!..


''Keşke ben yazmış olsaydım'' dediğim ve her satırında eşimi gördüğüm,

 en güzel şiirlerinden;
Sevi!..

Kendi şiirlerimi de paylaşacağım günler gelecek...


SEVİ ŞİİRİ

Ben senin en çok sesini sevdim
Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren
Bana her zaman dost, her zaman sevgili

Ben senin en çok ellerini sevdim
Bir pınar serinliğinde,küçücük ve ak pak
Nice güzellikler gördüm yeryüzünde
En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak

Ben senin en çok gözlerini sevdim
Kâh çocukça (ela) mavi, kâh inadına yeşil
Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar
Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil

Ben senin en çok gülüşünü sevdim
Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran
Unutturur bana birden acıları, güçlükleri
Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman

Ben senin en çok davranışlarını sevdim
Güçsüze merhametini, zalime direnişini
Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında
Vahşi ve mağrur bir (kartal) dişi kaplan kesilişini

Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim
Tüm çocuklara kanat geren (babalığını) anneliğini
Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada
Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini

Ben senin en çok bana yansımanı sevdim
Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni
Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim

Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni...

7 Ocak 2015 Çarşamba

ELAZIĞA BİR DE GAKGOŞLARIN GÖZÜNDEN BAKIN



 Memleketim,

Doğduğum, büyüdüğüm yer, Elazığ…

 

İçinde yaşayınca alelade gelip, uzaklaşınca buram buram hasret tüten…

Ana kokusu, baba dağı, kardeş tadı, kan bağı…

Gittikçe daha çok yakınlaşır, yakınlaştıkça daha da büyür uzaklığı…

Bir gün bir daha temelli dönemeyeceğimi biliyor,

yüreğimin üzerine Harput manzaralı bir örtü örtüyorum...

 

‘’Eee bizim evden Harput görini, Harput’tan niye bizim ev görin mi diyen anam,

Buradan bakınca da siz görin misiz ama ben sizi hissedim.’’


Farklı bir tını var Harput’un
 rüzgârın da…

Belki de sadece benim duyduğum!

Yolunuz düşerse, Balak Gazi Restoran da demli bir çay için,

El-Aziz'e karşı yüreğiniz ısınsın.

Çayı demlikle getirirler, şaşırmayın.

Yüreğiniz ısınmadan kalkamazsınız :)

 

Harput’tan seyredince, sanki tüm Elazığ çayda çıra oynuyor!..

Bizim düğünlerde gelinle damat, çayda çıra müziği ve oyunu eşliğinde düğün salonuna girer.

Dünyada mumlu dans olarak da bilinir, izlemek isteyenler için yazımın sonunda Çayda Çıra videosu yükledim.

 

Her bir yanı sularla çevrili küçük Türkiye’m benim.

Ne çok özlemişim seni...

 

Eğer memleketime batıdan gidiyorsanız,

Fırat Nehrinin dumanlı gözleri, Hoş geldin diyerek karşılıyor sizi.

Fırat’ı, türkülere konu olmuş Kömürhan Köprüsü üzerinden aşıp geçiyorsunuz.

Ve Elazığ’dan daha doğuya gidiyorsanız Hazar gölü'nün sessiz tebessümüyle, tekrar gelin diyerek uğurlanıyorsunuz.

 

Hazar'ın rengi her mevsim farklı,derin ve dingindi...

Bir zamanlar Sivrice'de görev yaptığım için çok seyrettim iyi bilirim!..

Sessizliğinin çığlıkları sarıyordu her yanı.

Kurtarılmayı isteyen bir yanı vardı sanki, battıkça batan…

Öyle çok işlerdi ki ruhuma,beni de en derine gömerdi,

Çıkmak için kalemime sarılır, içimdekileri kağıda döker ve  mecburi istikametlerin en güzeli olan gazi caddesinde bulurdum kendimi.

Süslü vitrinlerini seyrederken; tanıdığın birçok insanla karşılaşırsın orada.

Çünkü Elazığ'ın kalbi Gazi Caddesinde atar.

Şimdi dostlarla buluşup, şen kahkahalı sohbetler etmek nede güzel olurdu.

 

Bazı şehirlerin ruhunu yansıtan, kimlik ve cinsiyetlerinin olduğunu düşünüyorum.

Tıpkı kendilerine has şiveleri olduğu gibi…

''Elazığ da sekiz köşe kasketi, cebinde saati, elinde tesbihi ile bir Gakgoş''

 

Bu arada sekiz köşesinin de bir anlamı var.

‘’ Vatanseverlik, yiğitlik, mertlik, cömertlik, delikanlılık, alçakgönüllülük, dürüstlük, misafirperverlik’’

Elazığ’ın kadınları da Gakgoşdur… Hünerlidir… Yemekleri lezzetlidir.

Türkiye de en zengin ikinci mutfak Elazığ mutfağıdır.

Çünkü gönlünde ki zenginliği aşına katan İl'dir Elazığ.

 

Her şehirden iyi insan da kötü insan da çıkar.

Sizin karşınıza has Gakgoşlar çıkması dileğiyle :)

 

Benim memleket hasretim yaza yaza bitmez.

Elazığımın güzelliğini anlatmaya, kelimelerim de yetmez.

Mehmet Kerküklü’nün Herkese Gakgom denilmez Gakgoş dizeleri ile bugünkü yazıma veda ediyorum.

 Sevgiyle kalın…


 HERKESE GAKGOM DENİLMEZ GAKGOŞ

 Gakgonun manası ince ve derin

Herkese gakgomsun denilmez gakgoş

Gakgo sembolüdür bizim illerin

Herkese gakgomsun denilmez gakgoş

 Gakgomun mekânı Harput yöresi

Sağlamdır âdeti, örfü, töresi

Hiç olur mu gakgo elin teresi

Herkese gakgomsun denilmez gakgoş


Gakgom babacandır gözü de pektir

Mazluma yumuşak, zalime serttir

Kalleşliği bilmez haza, erkektir

Herkese gakgomsun denilmez gakgoş


Dertliye dermandır, hastaya şifa

Gakgom’a koşarlar çekenler cefa

Dostluğa gösterir çok büyük vefa

Herkese gakgomsun denilmez gakgoş


İsmi Ali, Ahmet veya da Mamoş

Nenesi Fidoş’tur anası Emoş

Sohbeti çok tatlı, şivesi pek hoş

Herkese gakgomsun denilmez gakgoş


Kerküklü der gakgom ariftir arif

Dilin gücü yetmez etmeye tarif

Konuk sever, cömert, sevimli, zarif

Herkese gakgomsun denilmez gakgoş


Mehmet KERKÜKLÜ