10 Ocak 2015 Cumartesi

Sevi Şiiri - Ümit Yaşar Oğuzcan

 Bu günü bir şiir ile geceye kavuşturmak istedim.

Duygusal bir insan için sadece insan ilişkileri değil tabi!
Bir taş, ağaç, çiçek... kısacası her şey şiire konu olabilir. 
 Yüreğim çok küçük yaşlarda dokundu şiire. 
Ve bazı şairlerin şiirlerini büyük bir hayranlıkla, gıpta ederek okuyorum.
 Kalemimin dilini, Ümit Yaşar Oğuzcan şiirlerinin diline benzetiyorum.
Tabi o kadar iyi yazmak için daha kaç fırın ekmek yemem lazım!..


''Keşke ben yazmış olsaydım'' dediğim ve her satırında eşimi gördüğüm,

 en güzel şiirlerinden;
Sevi!..

Kendi şiirlerimi de paylaşacağım günler gelecek...


SEVİ ŞİİRİ

Ben senin en çok sesini sevdim
Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren
Bana her zaman dost, her zaman sevgili

Ben senin en çok ellerini sevdim
Bir pınar serinliğinde,küçücük ve ak pak
Nice güzellikler gördüm yeryüzünde
En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak

Ben senin en çok gözlerini sevdim
Kâh çocukça (ela) mavi, kâh inadına yeşil
Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar
Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil

Ben senin en çok gülüşünü sevdim
Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran
Unutturur bana birden acıları, güçlükleri
Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman

Ben senin en çok davranışlarını sevdim
Güçsüze merhametini, zalime direnişini
Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında
Vahşi ve mağrur bir (kartal) dişi kaplan kesilişini

Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim
Tüm çocuklara kanat geren (babalığını) anneliğini
Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada
Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini

Ben senin en çok bana yansımanı sevdim
Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni
Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim

Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni...

7 Ocak 2015 Çarşamba

ELAZIĞA BİR DE GAKGOŞLARIN GÖZÜNDEN BAKIN



 Memleketim,

Doğduğum, büyüdüğüm yer, Elazığ…

 

İçinde yaşayınca alelade gelip, uzaklaşınca buram buram hasret tüten…

Ana kokusu, baba dağı, kardeş tadı, kan bağı…

Gittikçe daha çok yakınlaşır, yakınlaştıkça daha da büyür uzaklığı…

Bir gün bir daha temelli dönemeyeceğimi biliyor,

yüreğimin üzerine Harput manzaralı bir örtü örtüyorum...

 

‘’Eee bizim evden Harput görini, Harput’tan niye bizim ev görin mi diyen anam,

Buradan bakınca da siz görin misiz ama ben sizi hissedim.’’


Farklı bir tını var Harput’un
 rüzgârın da…

Belki de sadece benim duyduğum!

Yolunuz düşerse, Balak Gazi Restoran da demli bir çay için,

El-Aziz'e karşı yüreğiniz ısınsın.

Çayı demlikle getirirler, şaşırmayın.

Yüreğiniz ısınmadan kalkamazsınız :)

 

Harput’tan seyredince, sanki tüm Elazığ çayda çıra oynuyor!..

Bizim düğünlerde gelinle damat, çayda çıra müziği ve oyunu eşliğinde düğün salonuna girer.

Dünyada mumlu dans olarak da bilinir, izlemek isteyenler için yazımın sonunda Çayda Çıra videosu yükledim.

 

Her bir yanı sularla çevrili küçük Türkiye’m benim.

Ne çok özlemişim seni...

 

Eğer memleketime batıdan gidiyorsanız,

Fırat Nehrinin dumanlı gözleri, Hoş geldin diyerek karşılıyor sizi.

Fırat’ı, türkülere konu olmuş Kömürhan Köprüsü üzerinden aşıp geçiyorsunuz.

Ve Elazığ’dan daha doğuya gidiyorsanız Hazar gölü'nün sessiz tebessümüyle, tekrar gelin diyerek uğurlanıyorsunuz.

 

Hazar'ın rengi her mevsim farklı,derin ve dingindi...

Bir zamanlar Sivrice'de görev yaptığım için çok seyrettim iyi bilirim!..

Sessizliğinin çığlıkları sarıyordu her yanı.

Kurtarılmayı isteyen bir yanı vardı sanki, battıkça batan…

Öyle çok işlerdi ki ruhuma,beni de en derine gömerdi,

Çıkmak için kalemime sarılır, içimdekileri kağıda döker ve  mecburi istikametlerin en güzeli olan gazi caddesinde bulurdum kendimi.

Süslü vitrinlerini seyrederken; tanıdığın birçok insanla karşılaşırsın orada.

Çünkü Elazığ'ın kalbi Gazi Caddesinde atar.

Şimdi dostlarla buluşup, şen kahkahalı sohbetler etmek nede güzel olurdu.

 

Bazı şehirlerin ruhunu yansıtan, kimlik ve cinsiyetlerinin olduğunu düşünüyorum.

Tıpkı kendilerine has şiveleri olduğu gibi…

''Elazığ da sekiz köşe kasketi, cebinde saati, elinde tesbihi ile bir Gakgoş''

 

Bu arada sekiz köşesinin de bir anlamı var.

‘’ Vatanseverlik, yiğitlik, mertlik, cömertlik, delikanlılık, alçakgönüllülük, dürüstlük, misafirperverlik’’

Elazığ’ın kadınları da Gakgoşdur… Hünerlidir… Yemekleri lezzetlidir.

Türkiye de en zengin ikinci mutfak Elazığ mutfağıdır.

Çünkü gönlünde ki zenginliği aşına katan İl'dir Elazığ.

 

Her şehirden iyi insan da kötü insan da çıkar.

Sizin karşınıza has Gakgoşlar çıkması dileğiyle :)

 

Benim memleket hasretim yaza yaza bitmez.

Elazığımın güzelliğini anlatmaya, kelimelerim de yetmez.

Mehmet Kerküklü’nün Herkese Gakgom denilmez Gakgoş dizeleri ile bugünkü yazıma veda ediyorum.

 Sevgiyle kalın…


 HERKESE GAKGOM DENİLMEZ GAKGOŞ

 Gakgonun manası ince ve derin

Herkese gakgomsun denilmez gakgoş

Gakgo sembolüdür bizim illerin

Herkese gakgomsun denilmez gakgoş

 Gakgomun mekânı Harput yöresi

Sağlamdır âdeti, örfü, töresi

Hiç olur mu gakgo elin teresi

Herkese gakgomsun denilmez gakgoş


Gakgom babacandır gözü de pektir

Mazluma yumuşak, zalime serttir

Kalleşliği bilmez haza, erkektir

Herkese gakgomsun denilmez gakgoş


Dertliye dermandır, hastaya şifa

Gakgom’a koşarlar çekenler cefa

Dostluğa gösterir çok büyük vefa

Herkese gakgomsun denilmez gakgoş


İsmi Ali, Ahmet veya da Mamoş

Nenesi Fidoş’tur anası Emoş

Sohbeti çok tatlı, şivesi pek hoş

Herkese gakgomsun denilmez gakgoş


Kerküklü der gakgom ariftir arif

Dilin gücü yetmez etmeye tarif

Konuk sever, cömert, sevimli, zarif

Herkese gakgomsun denilmez gakgoş


Mehmet KERKÜKLÜ