Gönül Kalemim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gönül Kalemim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Ocak 2015 Çarşamba

ELAZIĞA BİR DE GAKGOŞLARIN GÖZÜNDEN BAKIN



 Memleketim,

Doğduğum, büyüdüğüm yer, Elazığ…

 

İçinde yaşayınca alelade gelip, uzaklaşınca buram buram hasret tüten…

Ana kokusu, baba dağı, kardeş tadı, kan bağı…

Gittikçe daha çok yakınlaşır, yakınlaştıkça daha da büyür uzaklığı…

Bir gün bir daha temelli dönemeyeceğimi biliyor,

yüreğimin üzerine Harput manzaralı bir örtü örtüyorum...

 

‘’Eee bizim evden Harput görini, Harput’tan niye bizim ev görin mi diyen anam,

Buradan bakınca da siz görin misiz ama ben sizi hissedim.’’


Farklı bir tını var Harput’un
 rüzgârın da…

Belki de sadece benim duyduğum!

Yolunuz düşerse, Balak Gazi Restoran da demli bir çay için,

El-Aziz'e karşı yüreğiniz ısınsın.

Çayı demlikle getirirler, şaşırmayın.

Yüreğiniz ısınmadan kalkamazsınız :)

 

Harput’tan seyredince, sanki tüm Elazığ çayda çıra oynuyor!..

Bizim düğünlerde gelinle damat, çayda çıra müziği ve oyunu eşliğinde düğün salonuna girer.

Dünyada mumlu dans olarak da bilinir, izlemek isteyenler için yazımın sonunda Çayda Çıra videosu yükledim.

 

Her bir yanı sularla çevrili küçük Türkiye’m benim.

Ne çok özlemişim seni...

 

Eğer memleketime batıdan gidiyorsanız,

Fırat Nehrinin dumanlı gözleri, Hoş geldin diyerek karşılıyor sizi.

Fırat’ı, türkülere konu olmuş Kömürhan Köprüsü üzerinden aşıp geçiyorsunuz.

Ve Elazığ’dan daha doğuya gidiyorsanız Hazar gölü'nün sessiz tebessümüyle, tekrar gelin diyerek uğurlanıyorsunuz.

 

Hazar'ın rengi her mevsim farklı,derin ve dingindi...

Bir zamanlar Sivrice'de görev yaptığım için çok seyrettim iyi bilirim!..

Sessizliğinin çığlıkları sarıyordu her yanı.

Kurtarılmayı isteyen bir yanı vardı sanki, battıkça batan…

Öyle çok işlerdi ki ruhuma,beni de en derine gömerdi,

Çıkmak için kalemime sarılır, içimdekileri kağıda döker ve  mecburi istikametlerin en güzeli olan gazi caddesinde bulurdum kendimi.

Süslü vitrinlerini seyrederken; tanıdığın birçok insanla karşılaşırsın orada.

Çünkü Elazığ'ın kalbi Gazi Caddesinde atar.

Şimdi dostlarla buluşup, şen kahkahalı sohbetler etmek nede güzel olurdu.

 

Bazı şehirlerin ruhunu yansıtan, kimlik ve cinsiyetlerinin olduğunu düşünüyorum.

Tıpkı kendilerine has şiveleri olduğu gibi…

''Elazığ da sekiz köşe kasketi, cebinde saati, elinde tesbihi ile bir Gakgoş''

 

Bu arada sekiz köşesinin de bir anlamı var.

‘’ Vatanseverlik, yiğitlik, mertlik, cömertlik, delikanlılık, alçakgönüllülük, dürüstlük, misafirperverlik’’

Elazığ’ın kadınları da Gakgoşdur… Hünerlidir… Yemekleri lezzetlidir.

Türkiye de en zengin ikinci mutfak Elazığ mutfağıdır.

Çünkü gönlünde ki zenginliği aşına katan İl'dir Elazığ.

 

Her şehirden iyi insan da kötü insan da çıkar.

Sizin karşınıza has Gakgoşlar çıkması dileğiyle :)

 

Benim memleket hasretim yaza yaza bitmez.

Elazığımın güzelliğini anlatmaya, kelimelerim de yetmez.

Mehmet Kerküklü’nün Herkese Gakgom denilmez Gakgoş dizeleri ile bugünkü yazıma veda ediyorum.

 Sevgiyle kalın…


 HERKESE GAKGOM DENİLMEZ GAKGOŞ

 Gakgonun manası ince ve derin

Herkese gakgomsun denilmez gakgoş

Gakgo sembolüdür bizim illerin

Herkese gakgomsun denilmez gakgoş

 Gakgomun mekânı Harput yöresi

Sağlamdır âdeti, örfü, töresi

Hiç olur mu gakgo elin teresi

Herkese gakgomsun denilmez gakgoş


Gakgom babacandır gözü de pektir

Mazluma yumuşak, zalime serttir

Kalleşliği bilmez haza, erkektir

Herkese gakgomsun denilmez gakgoş


Dertliye dermandır, hastaya şifa

Gakgom’a koşarlar çekenler cefa

Dostluğa gösterir çok büyük vefa

Herkese gakgomsun denilmez gakgoş


İsmi Ali, Ahmet veya da Mamoş

Nenesi Fidoş’tur anası Emoş

Sohbeti çok tatlı, şivesi pek hoş

Herkese gakgomsun denilmez gakgoş


Kerküklü der gakgom ariftir arif

Dilin gücü yetmez etmeye tarif

Konuk sever, cömert, sevimli, zarif

Herkese gakgomsun denilmez gakgoş


Mehmet KERKÜKLÜ

 



16 Aralık 2014 Salı

Neden mi esmer gelincik?


Çocukluğumdan beri en sevdiğim çiçektir Gelincik.  Hüzünlü, narin ve esmer…





Kendi halinde bir çocuktum. Ailemden oyuncaklar istemez, kendi ürettiğim ve bazen türettiğim şeylerle oynardım. Kimi zaman bir taraktı bu, kimi zaman bir çorap.  Çoğu zaman kağıtlara bebek resimleri çizip, onları kesip oynadım. Kağıttan barbi bebeklerimdi onlar benim. Öyle çok barbi bebeğim vardı ki… Köye gidince de gelincik çiçekleri ile oyun oynardım, konuşurdum, dertleşirdim. O zamanlar büyüyüp evlenince bende kırmızı gelinlik giyinip gelincik olmak isterdim. Çok severim gelincikleri çok. Onları dalında seyretmek daha büyük zevk veriyor şimdi.

Gelincikler; kırmızı gelinlik giyinmiş, esmer uzun saçlı gelinlerimdi benim fakat gelincik çiçeği; hüzünlü, yaralı kalpleri, kavuşamamayı, unutamamayı simgelermiş… Bitmeyen bir aşkın, bitmeyen şarkısıymış meğer gelincik.


Bundandır ki; Farid Farjad’ın kemanını ağlatan bir hüzün olmuş… Ve yüreğinde gelincikler açanlar bilirler!  O nerede isterse orada karşılar baharı. Ve ne zaman bir gelincik görsem yüzümde bir tebessüm belirir, mutlu olurum.  Gelinciğin hüznünü, yalnızlık eşliğinde mutlaka dinlemelisiniz. Gözlerinizi kapatıp koyu kırmızı ve yeşilin hakim olduğu bir tarlada olduğunuzu düşleyip dinlemenizi tavsiye ederim. Benim gibi yazmayı sevenler ise eline kağıdını, kalemini alıp öyle dinlemeli ki yüreğindeki gelincikler dile gelsin...




Gelincik sevgidir, gelincik sevgilidir… Rüzgara direnen güçlü çiçek, dokunursanız yapraklarını dökecek kadar da narindir.  Gelincik ismi geleneksel Türk gelinliklerinin kırmızı olmasından gelirmiş. Ve bir bölgede çok asker ölürse orada gelinciklerin açtığı rivayet edilirmiş. Romalılar da ise karasevdaya düşenlere gelincik çiçeğinin şerbeti içirilir, bunun aşk acısını hafiflettiği düşünürlürmüş. Öyle yabani ot deyip geçmeyin, ne acıları, ne hüzünleri, ne düğünleri simgelemiş…



Çocukluğumda ki hayalimi kırmızı nişan elbisesi giyinerek gerçekleştirdim. Gelincik oldum bende; Narin, hüzünlü ve esmer… 




14 Aralık 2014 Pazar

İlk blog yazım, heyecanım ve ben...


Merhaba, bloğuma hoş geldiniz.


Anneanne yadigarı olan ismini son derece seven,soyadına sevdiği adamın soyadını eklemiş; evli, meraklı, duygusal, biraz çocuk ruhlu ve birazcık da dili keskin biriyim.

Terazi burcu olmamın artısı olarak düşündüğüm sanata olan meyilim sayesinde; resim, şiir, fotoğraf ve makyaj alanında oldukça ilgiliyim ve yemek konusunda da elimin lezzetli olduğu söylenir.

7,5 aylık doğduğum için mi bilmem fazla sabırsızım, beklemeyi ve belirsizliği hiç sevmiyorum.


En sevdiğim çiçek Gelincik, en sevdiğim sanatçı Kıraç, en sevdiğim şair Ümit Yaşar Oğuzcan.



Bu blogda hayata dair deneyip memnun kaldığım ve denenmeye değer bulduğum tecrübelerimi ve benliğimi sizlere yansıtacak paylaşımlarda bulunacağım. Kısaca; hayata dair aklınıza gelebilecek birçok şeyi burada bulabileceksiniz.

Ruh halime göre daldan dala atlayacağım bu blogda düşersem gülmeyiniz diyerek ilkyazımı sonlandırıyorum. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Diğer yazılarımda buluşmak üzere,



Sevgiyle kalın.